2050’de iş piyasasının neye benzeyeceği konusunda hiçbir fikrimiz yok. Makine öğrenilmesi ve robot teknolojisinin yoğurt yapımından yoga eğitmenliği: hemen her iş alanını etkileyeceği yaygın bir kanı. Sadece değişimin doğası ve ne zaman gerçekleşeceği hususlarında karşıt görüşler var. Kimilerine göre on ila yirmi sene gibi kısa bir sürede milyarlarca insan ekonomik düzenin sürdürülmesi için işlevsiz hale gelecek. Kimileri de uzun vadede bile otomasyonun yeni iş kolları yaratmaya devam edeceği ve herkes için refah sağlayacağı görüşünde.
Peki dehşet verici bir dönüşümün mü kıyısındayız, yoksa bu tarz tahminler asılsız temellere dayanan Luddite hareketi benzeri histerilere bir başka örnek mi? Söylemesi zor. Otomasyonun kitlesel işsizliğe yol açacağına dair korkular 19. yüzyıla kadar uzanıyor ve şimdiye kadar bu korkuların gerçeğe dönüştüğü görülmedi. Sanayi Devrimi’nin başından itibaren makinelere kaptırılan her iş koluna karşılık en azından yeni iş kolu yaratıldı ve ortalama hayat standardı çarpıcı biçimde arttı. Yine de bu defa meselenin farklı olduğunu ve makine öğrenmesinin oyunun kurallarını değiştireceğini düşünmek için geçerli sebepler var.
İnsanlar fiziksel ve zihinsel olmak üzere iki tür beceriye sahipler. Geçmişte makineler çoğunlukla doğrudan fiziksel beceriler alanında insanlarla yarışıyor, insanlar makinelere karşı muazzam zihinsel avantajlarını koruyorlardı. Buna istinaden tarım ve sanayide elle yürütülen işler otomasyona geçince işleyişi sağlamak için ortaya yeni çalışma alanları çıktı ve bunlar sadece insanların zihinsel becerilerini gerektiriyordu: öğrenme. analiz etme.
iletişim kurma ve her şeyden önemlisi insan duygularını anlama. Fakat yapay zekâ artık bu becerilerin, insan duygularını anlamak dahil, gitgide insanları aşacak bir seviyeye geliyor. Fiziksel ve zihinsel alanın dışında insanların avantajı ellerinde tutmaya devam edebileceği üçüncü bir faaliyet alanından haberdar değiliz.
ROBOT ŞOFÖRLER, ROBOT AVUKATLAR
Yapay zekâ devriminin yalnızca bilgisayarların daha hızlı ve daha akıllı hale gelmesinden ibaret olmadığım idrak etmek son derece elzem. Bu devrim fen bilimleri ve sosyal bilimlerdeki ilerlemelerden de besleniyor. insan duygularına, arzularına ve tercihlerine zemin oluşturan biyokimyasal mekanizmaları ne kadar iyi anlarsak, bilgisayarlar da insan davranışlarını analiz etmek, insanların tercihlerini kestirmek ve insan şoförlerin, bankacıların ve avukatların yerine geçmekte o kadar başarılı olurlar.
Geçtiğimiz yıllarda yapılan sinirbilim ve davranışsal ekonomi gibi alanlardaki araştırmalar, bilim insanlarının insanların işletim sistemine erişim sağlamasına ve özellikle de nasıl tercih yaptıklarını daha iyi kavramalarına imkân tanıdı. Ne yiyeceğimizden tutun da kiminle çiftleşeceğimize kadar verdiğimiz türlü kararın, gizemli bir özgür iradeye değil olasılıkları bir salisede hesaplayan milyarlarca nörona bağlı olduğu ortaya çıktı. Yere göğe sığdırılamayan “insani sezgiler” esasen “örüntü tanıma” yetisidir. İyi şoförlerin, bankacıların ve avukatların trafik, yatırım ve müzakere konularında sihirli sezgileri yok; yaptıkları şey tekrar eden örüntüleri idrak ederek dikkatsiz yayaların, uygunsuz kredi talebinde bulunanların ve yalancı hırsızlarm farkına varıp bunlardan uzak durmaya çalışmak. Ayrıca insan beyninin biyokimyasal algoritmalarının hiç de mükemmel olmadığı ortaya çıktı. Bunlar şehrin keşmekeşine değil Afrika savanasına adapte olmuş, kestirmelere ve kısa yollara başvuran köhne devreler. İyi şoförlerin, bankacıların ve avukatların da kimi zaman hata yapmasına şaşmamak gerek.
YAPAY ZEKA SEZGİYE DÖNÜŞEBİLİR Mİ?
Bu demek oluyor ki yapay zekâ, “sezgi” gerektirdiği varsayılan işlerde bile insanlara üstün gelebilir. Yapay zekânın insanlarla rekabetini esrarengiz önseziler üzerinden sürdüreceğini düşünürseniz bu kulağa imkânsız gelir. Ama yapay zekâ, sinir ağlarıyla olasılık hesabı ve örüntü tanıma dalında yarışacaksa bu daha az ürkütücü gelecektir.
Yapay zekâ bilhassa başka insanlar hakkında sezgi gerektiren işlerde daha iyi bir performans sergileyebilir. Yayaların dolaştığı bir sokakta araba sürmek, yabancılara borç para vermek ve iş anlaşması pazarlığı yapmak gibi çoğu iş dalı başka insanların his ve arzularını doğru değerlendirme yetisi gerektirir. Şu çocuk yola mı atlayacak? Karşımdaki takım elbiseli adam paramı alıp tüyecek mi? Bu avukat tehditlerinde ciddi mi yoksa blöf mü yapıyor?
Bu tarz duygu ve arzulara maddi olmayan bir ruhun yol açtığını düşündüğünüz vakit, bilgisayarların asla ve asla insan şoförlerin, bankacıların ve avukatların yerini alamayacağı gün gibi aşikâr. Bir bilgisayar, kutsal yaratının ürünü insan ruhunu nasıl anlayabilir? Fakat bu duygu ve arzular esasında biyokimyasal algoritmalardan ibaretse bilgisayarların bu algoritmaları deşifre edememesi ve bunu herhangi bir Homo sapiens’ten daha iyi yapamaması için hiçbir sebep yok.
Yayanın niyetini öngören bir şoför, muhtemel kredi talebinin güvenilirliğini değerlendiren bir bankacı ve müzakere ortamının nabzını tutan bir avukat büyücülüğe başvurmaz. Onun yerine, kendileri de farkında olmadan, beyinleri yüz ifadelerini, ses tonlarını, el kol hareketlerini ve hatta vücut kokularını analiz ederek gözlemlediği biyokimyasal örüntüleri tanır. Doğru sensörlerle donatılmış bir yapay zekâ tüm bunları bir insandan daha isabetli ve güvenilir biçimde yapabilir.
Dolayısıyla iş kaybı tehdidinin tek kaynağı bilişim teknolojilerinin yükselişi değil. Bu tehdit bilişim teknolojisinin biyoteknolojiyle kesişiminden doğuyor. MRI tarayıcıdan iş piyasasına çıkan yol uzun ve çetrefilli, yine de bu yolun önümüzdeki elli yıl içinde katedilmesi mümkün. Beyinle uğraşan bilim insanlarının amigdala ve beyincik hakkında bugün öğrendikleri, 2050’ye gelindiğinde bilgisayarların insan psikiyatristleri ve bar fedailerini aşmasına imkân tanıyabilir.
Yapay zekâ sadece insanları hackleyip şimdiye kadar insanlara has sayılan becerilerde onlardan daha iyi performans sergilemeye gebe değil. Bunun yanı sıra insan olmayanlara has becerileri de var. O yüzden yapay zekâyla insan işçi arasındaki fark sadece seviye değil, onun ötesinde bir nitelik meselesi. Yapay zekânın sahip olduğu insan dışı becerilerden bilhassa önem taşıyan ikisi, birbirine bağlanabilir ve güncellenebilir olmalarıdır.
Birer birey olduklarından insanları birbirine bağlamak ve hepsinin güncelliğini sağlamak zordur. Bilgisayarlarsa tam aksine birer birey olmadığı gibi onları tek bir değişken ağın bünyesine dahil etmekse çok kolay. Dolayısıyla mevzubahis olan milyonlarca tekil şahıs işçinin yerine milyonlarca tekil robot ve bilgisayarın geçmesi değil, mümkün görünen insan bireylerin yerine bütünleşik bir ağın doldurulması. Bu yüzden otomasyonu değerlendirirken tek bir insan şoförü tek bir otonom arabayla ya da tek bir insan doktoru tek bir yapay zekâ ürünü doktorla karşılaştırmak yanlış olur. Yapmamız gereken bir grup insanın becerilerini bütünleşik bir ağın becerileriyle kıyaslamak.

Peki dehşet verici bir dönüşümün mü kıyısındayız, yoksa bu tarz tahminler asılsız temellere dayanan Luddite hareketi benzeri histerilere bir başka örnek mi? Söylemesi zor. Otomasyonun kitlesel işsizliğe yol açacağına dair korkular 19. yüzyıla kadar uzanıyor ve şimdiye kadar bu korkuların gerçeğe dönüştüğü görülmedi. Sanayi Devrimi’nin başından itibaren makinelere kaptırılan her iş koluna karşılık en azından yeni iş kolu yaratıldı ve ortalama hayat standardı çarpıcı biçimde arttı. Yine de bu defa meselenin farklı olduğunu ve makine öğrenmesinin oyunun kurallarını değiştireceğini düşünmek için geçerli sebepler var.
İnsanlar fiziksel ve zihinsel olmak üzere iki tür beceriye sahipler. Geçmişte makineler çoğunlukla doğrudan fiziksel beceriler alanında insanlarla yarışıyor, insanlar makinelere karşı muazzam zihinsel avantajlarını koruyorlardı. Buna istinaden tarım ve sanayide elle yürütülen işler otomasyona geçince işleyişi sağlamak için ortaya yeni çalışma alanları çıktı ve bunlar sadece insanların zihinsel becerilerini gerektiriyordu: öğrenme. analiz etme.
iletişim kurma ve her şeyden önemlisi insan duygularını anlama. Fakat yapay zekâ artık bu becerilerin, insan duygularını anlamak dahil, gitgide insanları aşacak bir seviyeye geliyor. Fiziksel ve zihinsel alanın dışında insanların avantajı ellerinde tutmaya devam edebileceği üçüncü bir faaliyet alanından haberdar değiliz.
ROBOT ŞOFÖRLER, ROBOT AVUKATLAR
Yapay zekâ devriminin yalnızca bilgisayarların daha hızlı ve daha akıllı hale gelmesinden ibaret olmadığım idrak etmek son derece elzem. Bu devrim fen bilimleri ve sosyal bilimlerdeki ilerlemelerden de besleniyor. insan duygularına, arzularına ve tercihlerine zemin oluşturan biyokimyasal mekanizmaları ne kadar iyi anlarsak, bilgisayarlar da insan davranışlarını analiz etmek, insanların tercihlerini kestirmek ve insan şoförlerin, bankacıların ve avukatların yerine geçmekte o kadar başarılı olurlar.
Geçtiğimiz yıllarda yapılan sinirbilim ve davranışsal ekonomi gibi alanlardaki araştırmalar, bilim insanlarının insanların işletim sistemine erişim sağlamasına ve özellikle de nasıl tercih yaptıklarını daha iyi kavramalarına imkân tanıdı. Ne yiyeceğimizden tutun da kiminle çiftleşeceğimize kadar verdiğimiz türlü kararın, gizemli bir özgür iradeye değil olasılıkları bir salisede hesaplayan milyarlarca nörona bağlı olduğu ortaya çıktı. Yere göğe sığdırılamayan “insani sezgiler” esasen “örüntü tanıma” yetisidir. İyi şoförlerin, bankacıların ve avukatların trafik, yatırım ve müzakere konularında sihirli sezgileri yok; yaptıkları şey tekrar eden örüntüleri idrak ederek dikkatsiz yayaların, uygunsuz kredi talebinde bulunanların ve yalancı hırsızlarm farkına varıp bunlardan uzak durmaya çalışmak. Ayrıca insan beyninin biyokimyasal algoritmalarının hiç de mükemmel olmadığı ortaya çıktı. Bunlar şehrin keşmekeşine değil Afrika savanasına adapte olmuş, kestirmelere ve kısa yollara başvuran köhne devreler. İyi şoförlerin, bankacıların ve avukatların da kimi zaman hata yapmasına şaşmamak gerek.
YAPAY ZEKA SEZGİYE DÖNÜŞEBİLİR Mİ?
Bu demek oluyor ki yapay zekâ, “sezgi” gerektirdiği varsayılan işlerde bile insanlara üstün gelebilir. Yapay zekânın insanlarla rekabetini esrarengiz önseziler üzerinden sürdüreceğini düşünürseniz bu kulağa imkânsız gelir. Ama yapay zekâ, sinir ağlarıyla olasılık hesabı ve örüntü tanıma dalında yarışacaksa bu daha az ürkütücü gelecektir.
Yapay zekâ bilhassa başka insanlar hakkında sezgi gerektiren işlerde daha iyi bir performans sergileyebilir. Yayaların dolaştığı bir sokakta araba sürmek, yabancılara borç para vermek ve iş anlaşması pazarlığı yapmak gibi çoğu iş dalı başka insanların his ve arzularını doğru değerlendirme yetisi gerektirir. Şu çocuk yola mı atlayacak? Karşımdaki takım elbiseli adam paramı alıp tüyecek mi? Bu avukat tehditlerinde ciddi mi yoksa blöf mü yapıyor?
Bu tarz duygu ve arzulara maddi olmayan bir ruhun yol açtığını düşündüğünüz vakit, bilgisayarların asla ve asla insan şoförlerin, bankacıların ve avukatların yerini alamayacağı gün gibi aşikâr. Bir bilgisayar, kutsal yaratının ürünü insan ruhunu nasıl anlayabilir? Fakat bu duygu ve arzular esasında biyokimyasal algoritmalardan ibaretse bilgisayarların bu algoritmaları deşifre edememesi ve bunu herhangi bir Homo sapiens’ten daha iyi yapamaması için hiçbir sebep yok.
Yayanın niyetini öngören bir şoför, muhtemel kredi talebinin güvenilirliğini değerlendiren bir bankacı ve müzakere ortamının nabzını tutan bir avukat büyücülüğe başvurmaz. Onun yerine, kendileri de farkında olmadan, beyinleri yüz ifadelerini, ses tonlarını, el kol hareketlerini ve hatta vücut kokularını analiz ederek gözlemlediği biyokimyasal örüntüleri tanır. Doğru sensörlerle donatılmış bir yapay zekâ tüm bunları bir insandan daha isabetli ve güvenilir biçimde yapabilir.
Dolayısıyla iş kaybı tehdidinin tek kaynağı bilişim teknolojilerinin yükselişi değil. Bu tehdit bilişim teknolojisinin biyoteknolojiyle kesişiminden doğuyor. MRI tarayıcıdan iş piyasasına çıkan yol uzun ve çetrefilli, yine de bu yolun önümüzdeki elli yıl içinde katedilmesi mümkün. Beyinle uğraşan bilim insanlarının amigdala ve beyincik hakkında bugün öğrendikleri, 2050’ye gelindiğinde bilgisayarların insan psikiyatristleri ve bar fedailerini aşmasına imkân tanıyabilir.
Yapay zekâ sadece insanları hackleyip şimdiye kadar insanlara has sayılan becerilerde onlardan daha iyi performans sergilemeye gebe değil. Bunun yanı sıra insan olmayanlara has becerileri de var. O yüzden yapay zekâyla insan işçi arasındaki fark sadece seviye değil, onun ötesinde bir nitelik meselesi. Yapay zekânın sahip olduğu insan dışı becerilerden bilhassa önem taşıyan ikisi, birbirine bağlanabilir ve güncellenebilir olmalarıdır.
Birer birey olduklarından insanları birbirine bağlamak ve hepsinin güncelliğini sağlamak zordur. Bilgisayarlarsa tam aksine birer birey olmadığı gibi onları tek bir değişken ağın bünyesine dahil etmekse çok kolay. Dolayısıyla mevzubahis olan milyonlarca tekil şahıs işçinin yerine milyonlarca tekil robot ve bilgisayarın geçmesi değil, mümkün görünen insan bireylerin yerine bütünleşik bir ağın doldurulması. Bu yüzden otomasyonu değerlendirirken tek bir insan şoförü tek bir otonom arabayla ya da tek bir insan doktoru tek bir yapay zekâ ürünü doktorla karşılaştırmak yanlış olur. Yapmamız gereken bir grup insanın becerilerini bütünleşik bir ağın becerileriyle kıyaslamak.
Yorumlar